Bisküvinin tadından sanayinin zirvesine: Gençlere ilham veren yolculuk...
1958 Kayseri… Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümü mezunu Kayseri'nin ticaret çınarlarından ve kentte her noktada izi olan Yılmaz Büyüknalbant… Kayseri'de çocuklar küçük yaşlardan itibaren işe ticaret ile başlatılır. Burada amaç eğitimsiz gençler yetiştirmek değil, çocuk yaşta para kazanmanın zorluğunu görmesi ve kazandığı paranın kıymetini bilerek adımlarını ona göre atmasıdır. Oylum Sınai Yatırımlar A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Büyüknalbant'ta 6 yaşında ticaretin içine girmiş, bisküvinin tadına bakarak o lezzete vararak Oylum'da çalışma hayatına başlamış… Bugünlerde ise Kayseri'de yaptığı işlerle iz bırakan edindiği tecrübeleri gençlerle paylaşan bir iş insanı olarak anılıyor.
Çocuk yaşta ellerine değen unun, şekerin ve emeğin kokusunu hiç unutmayan Büyüknalbant, yıllar içinde ticaretin dilini öğrenirken, aslında hayatın da dilini çözmüş. Her lokmanın ardında alın terini, her başarının ardında sabrı görmeyi bilmiş. Şimdi ise, geçmişin tatlı ve zorlu hatıralarını, geleceğin umutlu ellerine bırakıyor; gençlere yalnızca işin inceliklerini değil, hayata tutunmanın da yollarını öğretiyor.
Onun hikâyesi, Kayseri’nin taş sokaklarında başlayan, emeğin ve azmin mayasında yoğrulmuş bir ömürlük serüven…
-Kayseri’de; ‘Kayseri’nin akılsızı okurmuş’ derler ama biz hem okullu olduk hem de alaylı ve mektepli. 18 yaşında vergi mükellefiydim. O dönemde Türkiye’nin en genç Toptan Bakkalcılar Derneği başkanıydım. Yöneticiliğe 18 yaşında başladım. 22 yaşında Türkiye’nin en genç Odalar Birliği delegesiydim. 32 yaşında ise Ticaret Odası Başkanı oldum. 80’li yıllarda, Ticaret Borsası’nın da meclis başkanıydım. Yani, genç yaşta hem ticaretin içine girmiş hem de sosyal, kültürel ve sivil toplum kuruluşlarında aktif olmuştum. O dönemler fırtınalı dönemlerdi. Mal karaborsada hem siyasi hem de ticari yönden çok zor bir süreçten geçiyorduk. Gece üniversitede okuyordum gündüz toptan bakkalcılık yapıyordum. Babam dürüstlüğü her zaman ön plana çıkarmıştır. 1 kilogram ürün satacaksak babam; ‘Tartıda 10, 20 gram fazla olsun, eksik olmasın. Hak geçmesin’ derdi. Bizim için ticarette verilen söz kanundu.
1985’te fabrika işinin başına geçtik. 2012 yılında şirketimizin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na açılmasıyla beraber süreci daha da büyütme durumuna devam etmiş olduk. Hem ticaret hem sanayi derken sosyal faaliyetleri de ihmal etmedik. Kayseri’nin birçok alanında damgamız vardır. Ticaret Odası başkanlığım döneminde Kayseri OSB’nin yönetiminde bulundum, İncesu OSB’nin kuruluş aşamasında, Kayseri Serbest Bölge’nin kuruluşunda vardım. Yani büyük projelere imza attık. Erciyes ile ilgili çalışmalar yaptık. Erciyes Turizm Yatırımları A.Ş. diye şirket kurduk. Orada Turizm Bakanlığı’ndan otel yerlerinin tahsisatını çıkardık. Yine KAYTUR diye şirket vardı, Özel İdare’nin, Ticaret Odası’nın ve birtakım ortakların olduğu. Yani faaliyetlerimiz vardı. Sportif alanlarda da Kayserispor’un amatör kümeye düşeceği bir dönem vardı o dönem ele aldık ve belli bir noktaya getirdik. Yine Emniyetspor ile basketbolda, Erciyesspor’un yönetiminde bulundum. TED Koleji Vakfı’nın başkan vekilliğini yaptım. Kayseri’de çoğu olayın içinde olmuş oldum. Mevcut görevlerimle de şehrimizin gelişmesine katkı sunmaya devam ediyorum.
“Azim, insanın en büyük sermayesidir”
Yılmaz Büyüknalbant’ın yaşam serüveni, çocuk yaşta tattığı ticaretin tadı tuzu ile yoğrulmuş; zorluklar karşısında eğilmeyen, krizlerde çözüm arayan bir iradeye dönüşmüş. Onun gözünde pes etmek, yolculuğun sonu değil, aslında başlangıcın yitip gidişidir. Bu yüzden o, her adımında bilinç, tecrübe ve kararlılıkla yürümüş.
Ve şimdi, yılların tecrübesiyle söylüyor: “Azim, insanın en büyük sermayesidir.”
-Hayatta en önemli şey azimdir, düştüğünde kalkmasını bilmektir. Zorluklar, inişler, çıkışlar mutlaka olur ama azimli ve istikrarlı çalışırken başarıya ulaşmak mümkündür. Kendini bırakmak, pes etmek sonun başlangıcıdır. Ticarette ve sanayide de benzer şekilde iyi ve kötü günler yaşanır. Önemli olan bilinçli ve tecrübeyle yoluna devam etmektir. Tabi yanlış yatırımlar ve beklenmedik ekonomik değişiklikler olabilir ama azim ve kararlılıkla bu engeller aşılır. Pandemi, deprem gibi istenmeyen hadiselerde değişiklikler yaşanabilir. Burada en büyük mesele iş adamları ve sanayiciler için kriz yönetimi becerisidir. Kriz sırasında krizden çıkabilmek ayrı bir sanattır. Çok büyük sıkıntılar yaşadık ama hep dimdik ayakta kaldık. Ticarette inişli çıkışlı dönemler olur. Rahmetli dedemin bir lafı vardı ‘İngiliz’in oyununa oyun olmaz, İngiliz yazar, Amerika oynar.’ Dünyadaki bu durum nedeniyle ülkemiz kısıtlanabiliyor. Biz dış konjonktürlerden arınıp kendi öz sermayemizle Türkiye’yi güçlendirmeliyiz. Azim ile çalışarak katma değeri yüksek ürünler üretmemiz lazım. Teknolojiyi kullanmak lazım. Böyle yaparsak Türkiye’nin kalkınmasını sağlamak mümkündür.
“Ben aile anayasasını yazdım”
-Ben her zaman gençlerin önünü açtım, onlara tam yetki ve sorumluluk verdim. Ancak Kayseri’de bazı sanayici arkadaşlarımı gözlemliyorum çocuklarına yetki vermeyip işleri kendileri topluyor; bu da gençlerin gelişmesini engelliyor. Oysa belli bir yaşa gelmiş, işin içine girmiş gençlere sorumluluk verilmezse ilerleyemezler. Yetkiyi vereceksin ondan sonra hesap isteyeceksin. Ben de babamdan aldığım güvenle 18 yaşında şirketi devraldım. Şimdi de çocuklarıma güvendim, Oğlum şirketin genel müdürü, büyük kızım Yeşim dış ticaret, küçük kızım Begüm satın alma işlerini yönetiyor. Yetkiyi verip gençlerin gelişmesini sağlamak şart. Çocuklarım iyi eğitimler aldı ve çocukluktan itibaren burada çalıştılar. ‘Patron çocuğuyum, geziyorum, tozuyorum’ demediler. Biz de babadan böyle bir şey görmedik. Tepeden inme ‘Patron çocuğu işin başına geçti’ tarzında bir şey yok. Yeni pozisyonlarda bakıyorum; gençler geziyor, tozuyor. ‘Nasıl olsa anadan sağlık, babadan aylık’ mantığı ile hareket ediyorlar. Ama bir sonraki nesiller devam etmiyor. Türkiye’deki en büyük sıkıntı bu. İkinci ve üçüncü kuşaktan sonra bakıyorsun, iflas ediyor, bitiyor, gidiyor… Onun için ben de aile anayasasını yazdım. Yani bir sistem ve kural dahilinde herkesin iş bölümü, çalışma sistemi vardır. Herkesin maaşı, işi, gücü prensip dahilindedir. Aile anayasası olursa kardeşler arasında kavga olmuyor. Altyapısını sağlam kuran şirket kurumsallaşırsa bu kurumsallıkla devam eder. Onun haricinde zor…
“Kayseri’nin özgün kültürü ve gelenekleri bambaşka”
Kayseri’nin taş sokaklarından yükselen ticaret kokusu, yüzyıllardır bu şehrin ruhuna işlemiş. Yılmaz Büyüknalbant, bu mirası çocuk yaşta içine çekmiş; bisküvinin tadında memleketin lezzetini, pazarlığın inceliğinde Kayseri’nin ticaret zekâsını bulmuş. Bugün hem yöresel tatları ülkeye tanıtan hem de güneşin ışığını sanayiye dönüştüren yatırımlarıyla, kültürden güç alarak geleceğe iz bırakan bir hikâye yazıyor.
-Kayseri’nin özgün kültürü ve gelenekleri bambaşka, o da bizim ticaretimize büyük etki yaptı. Özellikle gıda sektöründe, Kayseri’nin yöresel lezzetleri ve hanımların hamur işleri geleneklerinden ilham alarak, Oylum Bisküvi’de mozaik bisküvi gibi ürünler geliştirdik. Ürünlerimizin tadı, şekli ve sunumu Kayseri’nin kültürüne göre şekillendi. O dönemde jingle'lar, radyo ve televizyon yokken, “Acıktım, acıktım, anneciğim, acıktım, Oylum ye, Oylum ye, yavrucuğum Oylum ye…” gibi radyo jingle'larıyla ürünümüzü Türkiye çapında tanıttık. Böylece hem yöresel tatları koruduk hem de kültürden güç alarak ticari başarımızı sağladık.
“En gurur duyduğum işlerimden biri”
-2015’te oğlumun açtığı telefon üzerine Kayseri’de ilk kez GES (güneş enerjisi sistemi) işine girdik ve o dönemde çok başarılı bir yatırım yaptık. Ama bunu sadece kendimize yapmadık. Yani sadece kendi tesislerimizde değil, Kayseri OSB, İncesu OSB, Serbest Bölge ve Mimarsinan OSB’de GES kurulmasına da öncülük ettik. Bütün tecrübelerimizi aktardık, şimdi çok mutluyum. Bu sayede hem ülke ekonomisine katkı sağladık hem karbon salınımını azalttık hem de yeşil enerji kullanımını yaygınlaştırdık. Bu yatırım, en gurur duyduğum işlerimden biri oldu.
“O zekâ, genlerden gelen bir olay”
-Kayseri’de ticaret kültürü, geçmişten gelen bir miras. Şehirde tarım ve hayvancılık yerine ticaret ön planda olmuş; Ermeniler ve diğer topluluklarla etkileşim de bu zekayı beslemiş. Kayserililer akıllı, tutumlu ve hesap-kitap bilen insanlar olarak bilinir. Kayseri’nin suyundan diyelim. Hep öyle derler. Bu özellik, çocuk yaşta ticaretle tanışmaktan geliyor. Ama gerçekten de o zekâ, genlerden gelen bir olay. Ben de çocuklarıma ve torunlarıma küçük yaşta satış yaptırarak paranın değerini öğrettim. Kayserili, parasını korur, pazarlığını yapar, alırken kazanmayı bilir; ham maddeyi ucuza alarak üretim maliyetini düşürür. Bu ticari zekâ nesilden nesile aktarılarak sanayi ve üretime dönüşür.
“Sistematik ve temkinli büyüyün”
Yılmaz Büyüknalbant, gençlere “kolay para” hayaline kapılmamalarını, azim ve emekle kendi alanlarında en iyiye ulaşmalarını öğütlüyor. Ticarette öz sermayeyle başlayıp dış kaynakla büyümenin önemini vurgulayan Büyüknalbant, kurumsallaşma, şeffaflık, AR-GE ve uluslararası ortaklıklarla pastayı büyütmek gerektiğini söylüyor. Ona göre, hızlı yükseliş tutkusu değil, temkinli ve sistematik adımlar başarıya giden yol…
-Gençlere tavsiyem, kolay para hayaline kapılmamaları. E-ticaret ve teknoloji güzel fırsatlar sunsa da emeksiz kazanç diye bir şey yok. Gençler eğitimlerine ve yeteneklerine uygun alanlara yönelmeli, araştırmacı olup AR-GE ve ÜR-GE’ye önem vermeliler. Masa başında kolayca para kazanma anlayışı yerine, çalışarak ve azimle kendi mesleklerinde en iyi noktaya ulaşmaya odaklanmalılar. Bunun gayreti içinde olmalılar. Bunu yaparlarsa netice alacaklardır.
-Babamın “Ticarette almadan, satmadan, maldan korkma” öğüdüyle hareket ettim; büyüme önce öz sermayeyle başlar, sonra dış kaynaklarla desteklenir. Kayseri Ticaret Odası başkanlığındaki tecrübelerim sağlıksız büyümenin sancılarını görmemi sağladı; bu yüzden şirketleri kurumsallaştırmayı, şeffaflığı ve yurtdışıyla entegrasyonu vurguluyorum. Anadolu sermayesinin borsaya açılması fikrini destekledim. Bizim de şirketimizi kurumsal yapıya sokup borsaya açmamız, dış ortaklıklar ve büyüme imkânı sağladı. Girişimcilere tavsiyem: pastayı küçültmek yerine pastayı büyütün; uluslararası ortaklıklar, kurumsal yapı, AR-GE ve piyasa takibiyle adım adım, sistematik ve temkinli büyüyün. Bir anda tepeye çıkma tutkusu tehlikeli olabilir.
Bisküvinin tadından ticaretin ruhuna…
Çocuk yaşta sıcak bisküvi kokusuyla başlayan yolculuğunu, makine mühendisliği diplomasıyla ama ticaretin inceliklerini yaşayarak sürdüren Yılmaz Büyüknalbant, bugün hem büyüttüğü işi hem de üretim tecrübesini genç nesillere miras bırakıyor…
-1969’da babamın Oylum’u kurduğu dönemde çocukluğum üretimle iç içe geçti; banttan sıcak bisküviler yer, evde şeker sarar, helva, lokum, reçel yapımına yardım ederdik. Çocukken banttan yediğimiz sıcak sıcak bisküviler çok hoşumuza gidiyordu. Aslında bu serüven babamın 1940’larda Şekerciler Birliği markasıyla başlattığı üretimin ikinci aşamasıydı. Makine mühendisliği eğitimi aldım ama çoğu kişi beni iktisatçı ya da işletmeci sanır. Bir anekdot anlatayım, 1989 gibi, bana Kayseri Büyükşehir Belediye başkanlığı teklif ediliyordu. Ben de ‘Hayır, istemiyorum’ diyordum. Bir gün birisi bana gece 12-1 civarı telefon açmış, "Makine mühendisi misiniz, iktisat mı okudunuz, ekonomist misiniz?" diye soruyor. Ben de "Hayatta ekonomist ama diplomamda makine mühendisliği yazıyor" dedim. İşimizi yıllar içinde büyütüp, üretim tecrübemizi genç nesillere aktardık ve onları da işin içine dahil ettik.
Yılmaz Büyüknalbant, sadece iş dünyasında değil, ailesinin ve toplumun kalbinde de derin izler bırakan bir isim. Kızları Begüm ve Yeşim’in “Babam benim için Erciyes Dağıdır” ve “Herkesin hayatına dokunmuştur” sözlerinde, onun sarsılmaz duruşu ve geniş yüreği hayat buluyor. Oğlu Yener’in “Topluma adanmış bir hayatı var” ifadesi ise, Büyüknalbant’ın vizyonunu ve fedakârlığını özetliyor.
İşte bu üç kalpte yükselen saygı ve sevgi, babalarının bıraktığı ışığın karanlıklarda bile yol gösterdiğinin en güzel kanıtı…
Bakmadan Geçme
