İş dünyasının Koca Çınar'ı Saffet Arslan…
İş hayatındaki başarıları kadar hayırseverliği ve sosyal projelerde yer almasıyla takdir gören bir isim Saffet Arslan… Erken yaşta başladığı iş hayatında başarıyı elde ederek İpek Mobilya ve ÇİNKOM'da binlerce kişinin istihdamını sağlayan Saffet Arslan'ı Kayseri kamuoyu hayırsever kişiliği ile de tanıyor.
Hayırsever İş İnsanı Saffet Arslan, dünyaya 1958 yılında Hacılar’da gözlerini açmış. 50 yıldır Kayseri’de yaşayan şehre ve insanına birçok fayda sağlayan Arslan’ın zorlu şartlarda geçirdiği çocukluk döneminde ve günümüzde, ahlaki yönü ve hak kavramı ile rol model aldığı kişi rahmetli dedesi olmuş…
-Yaradan Mevla bir kader yazmış, onu yaşıyoruz. Ben etrafı tanımaya başladığımda öksüz olduğumu öğrendim. Dedemin yanında büyüdüm Hacılar'da. Dedem gayretli bir insandı, ondan bana örnek aldığım davranış biçimleri sirayet etti diyebilirim. İlkokulu bitirdikten sonra tahsil hayatına devam etmek masraf demekti. Bende dedemin yanında olduğum için yük olmayım istedim o zamanlarda sanayi modası vardı. Dedem sordu, "Sanayiye mi gitmek istersin, okumak mı istersin?" diye ama ses tonunda ‘sanayiye mi gidersin’ daha iştahlı gibiydi, bende yük olmamak için sanayiyi tercih ettim. Sanayiye geldim ve döşemeci olarak başladım işe. Bizim zamanımızda iş beğenmemek diye bir şey yoktu. O işi bulabilmek marifetti. Dedem birçok zorluk çekmiş, dramatik şeyler de yaşamış. Yaz aylarında Düvenönü'ndeki 5 katlı binalar yeni yapılıyor, Kayseri'de modern şehir havasına giriliyor. Dedem amele olarak çalışıyor kış aylarında iş yok, inşaat yok, çerçilik yaparmış. O zaman ki ağır kış şartlarında köylere gider mal takası yaparmış, yaz aylarında akşam kendi bağının işini yaparmış. Bende benzer şeyler yaşadım ama çağıma göre evrilerek devam etti. Dedemden alıntım çok oldu, ahlaki yönüyle, hakları takip etmek yönüyle, insanlara yardımcı olma yönüyle… Tabi yaradılış gayemize göre de Kur’an’ın emrine uygun olarak. Etrafa yararlı olunmalıdır kuralına uyuyoruz ama bunun altında yatan dedemin alıntısını yapmamdı. Dedem bir yerde idolümdü.
“Ankara, meslek hayatımın doktorası oldu”
1969’da Kayseri’de sanayide çalışan Saffet Arslan’ın askerlik hayatından sonra yaşadığı 2 yıllık Ankara serüveni dönüm noktası olmuş. Kendi tabiri ile ‘Meslek hayatının doktorası…’
-O dönem haftalıkla çalışıyorduk. 1969 senesinde Kayseri'ye geldiğimde aldığım haftalığım Hacılar'a gidip gelmeme yetmiyordu. Evden takviye alıyordum, kalfa olunca yetmeye başladı. Fakat çok çalışma, hızlı çalışma, erken öğrenme özelliklerim vardı. Çok erken öğreniyordum, kısa sürede kalfa oldum. Ben kalfa olunca haftalığımda yükseldi ama gece mesaide yapardım, benim tatilim cumartesi saat 5'den sonra pazar gününe kadar. Ama pazar günü dedem iş hazırlardı bana o işi hızlı yapar, saat 5 gibi falan bitirirdim ondan 3-4 saat güneş batana kadar istirahat ediyorsam o kadardı. Fakat ben buna öyle bir alıştım ki artık boş vakit geçirmek beni sıkmaya başladı, bir şeyler üretmekten haz duyar oldum. Bunu yıllardır Japonlarda gördük sonra Çinliler bunu takip ediyorlar. Buna benzer yani insan çalışmaya âşık olur daha fazla yapmak ister mi, evet ister. Şimdi kendi görevlerimize göre bunları yapmaya devam ediyoruz. O dönem kazandığımız paralar böyleydi, sonra erken usta olunca erken yaşta dükkân açtım. Parça başına çalıştım dükkanım olmadan para biriktirdim, o biriktirdiğim parayla da dükkân açtım. Daha 17 yaşındayım o dönem para biriktirdim askerlik harçlığı falan da oradan çıkmış oldu. Asıl askerden geldikten sonra Ankara'da kaldım. 2 yıl Ankara Siteler’de çalıştım önce işçi olarak sonra ortak olarak çalıştım. Patronum çok sevdi hisse verdi bana. Ankara hayatı benim için bir dönüm noktası oldu… Yani tabir yerini tutar mı bilmem ama meslek hayatımın doktorası oldu. Daha kaliteli mal yapabilme, koltuk yapabilme, daha farklı vizyonları edinebilme, büyük kalabalık şehrin kültürünü paylaşabilme, bunlardan çok istifade ettiğimi söyleyebilirim. Ama ne yazık ki 12 Eylül darbesi ile bütün ekonomi bozuldu, bizde henüz yeni başlamıştık. Bizim işimizde bozuldu ve tekrar Kayseri'ye geldim Kayseri'de Küçükmustafa'ya bir dükkân açarak ve evlenerek hayatıma devam ettim 6 tane çocuğum var 4 kız 2 erkek hepsini evlendirdim. 11 tane de onlardan torunum var, herkesin evi ve işi hazır. Hayatlarına devam ediyorlar, Allah hayırlı ömür versin…
“Dünyayı gezerek öğrendik ve uyguladık”
Çok gezen mi daha iyi bilir, yoksa çok okuyan mı? Çok gezen, çok yer gören, çok şey öğrenir ve uygular… Siz hangisine ‘daha iyi bilir’ dersiniz bilemiyoruz ama meraklı bir zihin ile öğrenme, tanıma ve işin peşinden gitme kültürüne sahip olan kişiler daha iyi bilir.
-Bende dedemin, hayatımdaki idolümün yaşadıklarından dolayı benzer şeyleri yapma arzusu oluştu. Ama temelinde Hacılar’da arazinin olmaması, tarım ürünlerinin sınırlı olması Hacılar'ı iş olsa da yapsak havasına sokuyor. Sanayide bu havayı yakaladım, 2 kat daha fazla çalışıyorsun, fazla çalışınca daha fazla kâr oluyor. Daha çok kâr olunca daha çok yatırım oluyor. Ankara’dan geldiğim dönemde dükkândan 2 asgari ücret beklentim vardı o dönemde. Bugün geldiğimiz nokta çok farklı. Hacılar’da iş bulamama, şehre gelince sanayide iş bulabilme, kazandıkça daha çok kazanabilme durdurmadı. ÇİNKUR’u satın aldıktan sonra da benzer şeyler yaşadım. En iyisini yapmaya çalışırken kendiliğinden bir hız kazanıyor sizde onun hakkını verirken büyüyüp gitmiş oluyor. Tabi bu arada hayır konusunda geldiğinde küçüklüğümde edindiğim bir huyum ama temelinde dini emirler ve tavsiyeler var. Birine yardım ederken ya da zekât verirken borcunu ödemiş oluyorsun aslında ama karşılıksız yapılan iyiliklerde bir huzur ve rahatlama oluyor, mutlu oluyorsun. Zaten bütün bilim insanları da söyler, ‘Karşılıksız iyilik yapan insan mutluluğu ve huzuru yakalar’ diye. Bunu parayla pulla kazanamazsın. Toplum bizim, biz onun bir parçasıyız. Kayseri’ye dönme konusunda ben biraz toprağına bağlı bir insanım. Ankara’da kaldığım sürede de her 2 ayda bir gelir, yaz-kış demeden doğup büyüdüğüm yerlerde gezerdim. İpek Mobilya’nın anlaşma döneminde bütün dünyayı gezdiğim zaman sektörün gelişimine katkı verirken her şeyi sıfırdan üretmiyorsunuz, dünyada ne olup bitiyor, mesleğe 150 sene önce giren yabancılar neler yapmış fuarlarda gezdiğiniz fabrikalarda görüyorsunuz. Alıntılar yaparak bizim insanımıza, kültürümüze, becerimize göre uygulamalar yaptık. Mobilyada nasıl endüstriyel üretimler yapılır, Türk halkının ihtiyaçlarına göre tasarımlar yapılır, kültürümüze göre ne tür modeller yaparsak tamamlanır dedik. Bu ürünleri nasıl anlatırız diyerek de Türkiye’de ilk mobilya reklamını yoğun yapan firmalardan biri olduk. Nasıl dünyaya açılırız, ihracat yaparız tabi bütün bunları dünyayı gezerek öğrendik ve uyguladık.
“Paylaştıkça bereketi artıyor”
Hayırsever dediğimizde çok parası olan kişi ihtiyaç sahibine yardım eder, şehrin eksiklerinin tamamlanmasına destek olur diye düşünürüz ama elindeki az bir miktarı da bölüşmekte hayırseverliktir. Paylaştıkça bereketin arttığına inanan Saffet Arslan’da daha yolun başında ilk birikimini ihtiyaç sahiplerine destek olmak için harcamış…
Çocukluğumdan beri paylaşmayı çok severdim, bende varsa bölüşmek büyük keyif verirdi. Ekonomi büyüdükçe, çevre genişledikçe çoğaldı asında temelde yine aynısı vardı. Küçükmustafa’da döşeme işi yaptığım sırada bir tane motorum vardı onunla işime gider, gelirdim. Bir atölyem var kira, bir evim var kira ama yıl sonunda 3-5 kuruş param olmuş. Buna da 10 tane elyaf ediyor, zekatına onu aldım motorun arkasına. İkişer ikişer koydum kapılara ve beni görmesinler diye kaçtım. Bu kişiden yardım aldım dememesi ve beni tanımaması gerekiyordu aynı mantık bugün devam ediyor. Paylaştıkça bereketi artıyor. Esasen biz kimiz dediğimiz zaman şekillendiren öğretilerin temeli de dini öğretilerdir. Size gelen olumsuzluklar son an da olumluya dönüşüyor.
Peygamberimiz Hz. Muhammed Hadis-i Şeriflerinde “Az sadaka çok belayı def eder” buyurmuştur. Bizler de karşımıza çıkan sorunlar için sadaka vermenin şifa olduğuna inanır, az çok demeden sadaka vermeye özen gösteririz. Hayatına dürüst ve bölüşerek yaşamayı ilke edinen Saffet Arslan’ın başına gelen musibetlerden sonra başarıya emin adımlarla koştuğuna şahit olduk…
Aracımla çok kilometre yapardım, çok fazla kaza yaptım, çok uçurumlara uçtum ama hastanede yatacağım bir tahribat bırakmadı. Ben bunu sadakaya ve yardımlaşma duygusuna, esas koruyucunun koruduğuna bağlıyorum. 28 Şubat döneminde bende yargılandım, o dönemde asılabilirler diye medya yazıyor, çiziyor. O zaman idam vardı. O zaman ki savcıya bütün hayatımın yer aldığı dosyamın önünde olduğunu ve küçücük bir suçumuzu, ayıplı işimizi gördünüz mü? Yazıyor mu? Diye sordum. Yok dedi. Devletle, vatandaşla, ailede, ticari hayatımızda bir pürüz yok, pırıl pırıl bir yaşantı var. Sonuç olarak savcı takipsizlik kararı verdi. Geldim burada 5 yıl kadar çalışamadım, tabi rakiplerimiz yürüdü, gitti. Bizim şirketimiz geride kaldı. 2002’den sonra bir şeyler yapmam gerektiğini ve açığı kapatmam gerektiğini düşündüm. Asılacaklar deyince bayilerim kopmuş, müdürlerim gitmiş hatta ortağım bile gitmiş. O dönem terk edilmişlik bar ama dostluklarım, beni seven insanlar hep yanımda olmaya çalıştı. Dolayısıyla yeniden bir iş yapacağım ve Cenab-ı Allah ÇİNKOM'u denk getirdi bana, bu açıkça yardım etmektir. Sen kalbini iyi tut. Niyet halis, akıbet hayır olur, biz böyle inanıyoruz. Büyük bir arazi arıyordum, otomasyonu hızlı üretim yapan bir yapı kuruyum, ucuza üretim yapayım, çok satabileyim, büyümeyi hızlı yapayım. 5 yıl çalışmadık, o açığı kapatalım. Sonra burayı aldıktan sonra arazi için aldım burayı, bütün tanıyan dostlar ÇİNKUR’u bilenler şimdi ki adı ÇİNKOM. Ya devlet bunu yaparken çok para harcadı, hiçte Türkiye’de çinko metal yapan fabrika yok, bunu çalıştırmanı bekliyoruz dediler. Bizde peki yapalım dedik, ilk sene tabi zarar ediyorsun bilmediğin bir iş. Ama arkasında söylediğim erken öğrenme, işi hakkını vererek çalışma moduna tekrar girdim. Dışardan profesörler getirttim, onların tecrübelerini birikimlerinden istifade ettim, genç mühendislerime aktarttım derken kısa süre içinde ÇİNKOM’u kazanır, üretir hale getirdik.
Fikir birliği ve hedef koymak şart!
Günümüzde ‘Z kuşağı’ diye adlandırılan yeni nesil çok kolay sıkılan ve başarıyı çok kolay yollardan elde etmeye kendini programlamış gibi tabi istisnalar var… Saffet Arslan’da bize hayat tecrübesini anlatırken özellikle gençlerin kendine rol model aldığı kişiler olması gerektiğini, ailelerin ise çocuklarının fikirlerini desteklemesi, destek verirken kontrolü elden bırakmamaları gerektiğini öğütlüyor…
Hayır yapmak esasen bahçesindeki meyve ağaçlarını budamak gibi bir şeydir, gereksizlikleri kesip atıyor. Deneyip görsünler, deneyenlere bir şey diyemem benimde örnek aldığım isimler var. Ben 67 yaşındayım insan işini severek yapınca yorulmuyor, niyet hayır, akıbet hayır diyoruz. Dürüstlükle yola çıkmak gerekiyor. Gençlerimize işini sevmelerini tavsiye ediyorum, hayatlarını yaşasınlar ama hedefte hep gelişmiş ülkeleri ve önemli isimleri örnek alsınlar. İnsanlarımız kendileri için olmasa bile ben böyle iyiyim diyorlarsa bile, çocuklarının ve torunlarının garantili bir dünyada yaşamalarını istemeliler, onların mutluluğu için istemeliler. Çağa ayak uydurarak daha güçlü be gelişmiş ülke olmamız için çalışmalılar, öğrenmeye devam etmeliler. Ben hala öğreniyorum, öğreniyorum ki işimi daha iyi yapabileyim. Ailelerimizin çocuklarımızı mutlu etmek için her istediklerini kabul etmeleri doğru değil ama onlarla fikir birliğine ulaşarak, hedef koyarak onların sorumluluklarını yaşamalarını sağlamaları en güzeli. Bir arkadaşımın tavsiyesi var, ben yapamadım ama o dönemde yabancı dil çok önemli, yurt dışına çocuklarımızı gönderiyoruz, çocuklar dayanamazsa biraz direniyoruz sonra geri alıyoruz. Ben yaptım mesela yapmamalıydım tabi. Arkadaşım oğlunu Amerika’ya gönderdi ama giderken havaalanına kimse bırakmamış çocuğu. “Harçlığın var ister taksiyle ister minibüsle git. Amerika orada, havaalanı da orada, pasaportun var” demiş. Çocuk 6 sene kalmış Amerika’da. Ara ara geldiğinde “Baba ben havaalanına geldim” deyince “İyi oğlum, evi biliyorsun çık gel” demiş. Daha sonra çocuk şirkette bir sürü araba var beni alacak yok mu dediğinde, “Oğlum orada taksi de minibüs de var. Parana kıyıyorsan taksiye bin, yoksa minibüse bin. Evi biliyorsun, çık gel” demiş. Şu anda o çocuk fabrikayı tıkır tıkır yönetiyor, babası gülerek, “İyiliğin için yaptım oğlum, iyiliğin için” diyor. Ben örnek alınacak bir davranış diye düşünüyorum. Çocuğun belki o an hoşuna gitmedi ama bunlar olmasaydı şimdi bu işleri yapamazdı. Çocuğu hep alkışa alıştırmamak lazım ama hep yapmalısın, yapabilirsin zaten denilmeli. O yüzden, ailelerin çocuğuna itimat etmeleri lazım ama aşırı beklenti durumuna da sokmamak lazım.
Onlara müteşekkirim…
Başarıya ulaşmadaki en büyük etken hiç şüphesiz ki ailedir. Bazı konularda fedakârlık göstermek, bazı konularda destek olmak güven ortamı inşa ederken tüm bunlar da uzun vadeli başarının garantisidir…
Eşim ve çocuklarım ben 24 saatin 20 saatini çalıştığım dönemlerde, haftalarca iş seyahatinde olduğum dönemlerde bensizliğe tahammül ettiler. Eğer bugün başarılı isem bunun içinde çok büyük payları var. Sosyal hayata aşırı istekleri olsa ben bunları yapamazdım. Mesaim müsaade etmezdi ama eşim ve çocuklarım tahammül etti, bütün kararlarımı onayladılar. Onlara müteşekkirim, Allah hepsinden razı olsun. Çocuklarımın hepsi de arzu edilen seviyede kaliteye ulaştı, kız çocuklarım belli bir dönem iş deneyimi yaşadı, daha sonra aile ve çocuk yetiştirme arzusuna daha çok zaman ayırdılar. 2 tane oğlum var, bir tanesi ÇİNKOM’da bir tanesi İpek Mobilya’da çalışıyor. Onların şimdi gelişim dönemleri, tamamlayınca yavaş yavaş bayrağı bizden alacaklar.
Türlü zorluğa ve yokluğa rağmen Saffet Arslan bugün, şehrimizden doğmuş ‘Hayırsever İş İnsanı’ kimliği ile birçok noktada adından söz ettirmiş bir insan… Peki bu kadar başarının ardından ‘başaramadım’ denildiği dönem oldu mu dedik, hayıflandığı konu yabancı dil ve cami eksikliği oldu…
Hiç aklıma başaramadım dediğim gelmiyor tabi bu yönde hiç düşünmedim. Belki naylondan olur ama benim yabancı dilim yok, keşke öğrenseydim diyeceğim ama belli bir yaştan sonra öğrenmek zor, benim vaktim pek olmadı. Çok özel gayret göstersem yabancı dilim olsaydı iyi olurdu. Ayrıca hayırlar diyoruz ama bir cami yapamadım henüz. İşte o da bir eksiklik, istiyorum bir yer, bir arsa bulunca yapacağım inşallah. Hayatın içinde işle ilgili hedefim kadar gidiyorum çok şükür…
Saffet Arslan’dan okuyucularımıza son bir söz; Para başarının gölgesidir…
Bakmadan Geçme