Ticarete adanmış bir ömür…
Ömer Gülsoy denildiğinde akla gelen ilk şey hiç şüphesiz ki 'ticaret' oluyor. Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy'u 'Ömer Gülsoy' yapan ve ticaret kültürünü yaşatan en önemli faktör 9 yaşında iş hayatına başlaması olmuş… Kayseri'nin genlerinde ticaret var hepimiz biliriz, Gülsoy Ailesi'nde de bir ticaret kültürü ve geni var. Babaannesinin tek sözü ile ticaretin içinde kendini bulan Ömer Gülsoy, edindiği tecrübeleri ile bugün şehrin saygın iş insanları arasında yer alıyor…
Ahilik kültürü ile büyüyen, o kültürle hayatını sürdüren Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, yapılan her işin severek yapılması gerektiğini ve ticarette dürüstlüğün en büyük hile olduğunu öğrenerek ticarete başladığını söylüyor.
- Biz aslında tüccar bir aileyiz. Dedem rahmetliden başlayan bir tüccarlık var. Ömer Gülsoy 9 yaşında ticarete atıldı. Akranlarım ve arkadaşlarım bağda oyun oynarken biz 9 yaşında ticaret ile uğraşmaya başladık zaman dükkanımız vardı Kazancılar’da. Babam rahmetli 9 yaşımda elimden tuttu. Babaannemin ‘Artık çocuğun altından yel geçecek, şunu götür bir baltaya sap olsun. İşi öğrensin esnaf olsun’ dedi. Babaannemin sözü ile beraber babam elimden tutup ertesi gün sabahleyin Kazancılar’ın ortasına koydular. Kazancılar’ın ortasında 9 yaşında iş hayatına atılmış oldum ve o günden bugüne kadar da çalışmaya devam ediyoruz. Hala öğrenmeye çalışıyorum, Kazancılar bizim için bir üniversite ve bizim Kazancılar esnafı arasında bizim oraya ‘Kazancılar Üniversitesi’ diyoruz. Hala öğrenmenin yaşı yok diyor ve öğrenmeye devam ediyoruz. Öğrendiklerimizde öğretiyoruz. Tabi ki bir ahilik kültürü ile yetişmiş, ahilik kültürünü anlayan ve yaşatan bir aileden geliyorum aynı zamanda ve aynı şekilde devam ediyoruz. Bize ilk öğrettikleri şey; ‘Yaptığın ne iş olursa olsun severek yapacaksın, aşk ile yapacaksın, zorsunmayacaksın’ derler. O yüzden bizde her işimizi severek yapıyoruz. Allah rızası için yapıyoruz. Dedem rahmetlinin söylediği en güzel şeylerden bir tanesi bize esnaflığı öğretirken çarşının içerisinde ‘Oğlum müşteri gelsin gitsin alsın veya almasın ayağının tozu kalsın yeter’ derlerdi. Onun için müşteriye iyi bakacaksın, müşteriye saygıda, sevgide asla hata yapmayacaksın. İzzet ikramda bulunacaksın’ derlerdi. ‘İşin en büyük hilesi dürüstlüktür. Alırken değerinde satarken değerinde satacaksın’ derlerdi. Birde ‘Öyle güzel iş yapacaksın ki ayakkabı boyayıcısıysan bile ayakkabıyı o kadar güzel boyayıp hem para kazan hem de Allah razı olsun dedirttirmen lazım’ derlerdi. Bizim aldığımız bu minval bu şiar üzerine oldu. Hayatımız boyunca da aynı şiar üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.
“Çalışkanlığımız bizim genlerimizde var”
Kayseri, 4 bin yıllık ticari geçmiş olan bir şehirdir. Ticaret bu kentte kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenektir ve küçük yaşlardan itibaren nesiller de buna meyilli olarak yetişmiştir. Kayserililerin ticari zekaları ve ticaretteki başarıları her zaman hayranlık duyulan bir hadisedir... Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy da Kayserililerin genlerinde çalışkanlığın olması ile övünüyor.
-Önemli bugün Kayseri’ye baktığımız zaman dışarıya çıktığımız zaman diyorlar ki havasını suyunu alan gittiği her yerde başarılı olur diyorlar. Bugün övünüyoruz biz diyoruz ki ilk 500’de 17 firmamız var, ilk 1000’de 30’a yakın firmamız var diyoruz. Ama ilk 500’e ilk 1000’e baktığımız zaman Kayseri’de aşağı yukarı 100’ün üzerinde firmamız var. Bunların her biri Kayseri’nin genleri yani Kayseri’nin genlerinde olan ticaret zekâsı mı diyelim? çalışmak aslında bu çalışkanlığımız bizim genlerimizde var.
“Kurumsallaşamadığınız zaman yok olmaya mahkumsunuz”
Kültürümüze baktığımızda bir ailenin birlik ve beraberliğinin sürdürülebilmesi için ortak hafıza, ortak geçmiş ve ortak hedef belirleyici unsur olmuştur. Ama günümüzde aile şirketlerinin sürdürülebilir olmasında, görünmez temel değerlerin yaşatılmasına, duygusallık girdiğinde istenilen başarı elde edilemiyor. İşte ticaretin tecrübeli ismi Ömer Gülsoy da kurumsallaşmanın önemine değinerek duygusallığın ve hissi nefislerin ortadan kalktığında köklü şirketlerin temelini atacak kavramın kurumsallaşma olduğunu söylüyor…
-Kobilerimizin aşağı yukarı yüzde 90’ı aile şirketi. Bu şirketlerin yaşaması ve sürdürülebilir olması için mutlaka kurumsallaşması gerekiyor. Bizim gelişmiş ülkelerdeki gibi 150 yılı 200 yılı aşkın şirketlerimiz neden olmasın? Kurumsallaşamadığınız zaman yok olmaya mahkumsunuz, bir bakıyorsunuz aslında 2 ortak, 2 kardeş, 2 akraba bir araya geliyor belirli bir volüme geldikleri zaman ayrılıklar baş gösteriyor. Ayrılıkların olmaması ve şirketlerin yaşaması için mutlaka kurumsallaşmaya önem verilmeli diyoruz. Ama maalesef özellikle Anadolu’da kurumsallaşma üzerine duygusallık oluştuğu zaman biz bu kurumsallaşmayı beceremiyoruz. Ama şu anki şirketlerimiz buna önem veriyorlar. Bizim de artık önümüzdeki yıllarda daha uzun vadeli, daha köklü şirketlerimiz, daha çok kobilerimiz olacaktır diye düşünüyoruz. Duygusallığın ve hissi nefsi ortadan kaldırdığımızda bu şirketlerimiz daha uzun yıllar yaşayacak ve 150-200 yıllık bizim de şirketlerimiz olacaktır diye bakıyoruz. Biz de bir aile şirketiyiz ve 3 kardeşiz. Yeğenlerimiz abilerimizle birlikte çalışıyoruz. Ama en önemli konu tabi ki kurumsallaşmayı becerebilmek… Çağın gerektirdiği şartlara uyum sağlamalıyız. Bugün gelişen ve değişen dünyada akşamdan sabaha bambaşka bir şey ile karşılaşabiliyorsunuz. Eskiden çanta içine ürünleri doldurur, kapı kapı, şehir şehir, ülke ülke gezilir ürünlerin tanıtımını ve satışını yapardınız, müşteri bulurdunuz. Eskiden insanlar birbirini rakip olarak görürken şimdi bütün dünya rakibiniz aynı zamanda dünya elinizin altında hepsini müşteriniz olarak görmeniz gerekiyor. Yani çağın gereklerine ayak uydurmalı dijitalleşme ve yeşil dönüşümü es geçmemek gerektiğini düşünüyorum. Müthiş bir değişim ve dönüşümün içerisinde yaşıyoruz. Mutlaka gelişmeler takip edilmeli ve kurumsal yapı kurularak bu yapının üzerine de çağın gerektirdiği rekabet şansımızı kaybetmemek için tüm bu konulara ayak uydurmamız gerekiyor.
Atasözü benim için yoldur ve şiardır…
Kaybolmak her ne kadar yolu öğrenmek olsa da önümüze bakmamızı, yolumuzu çizmemizi, kaybolmadan yol almayı öğretecek atasözleri kültürümüzde bulunuyor. İşte ilham kaynağı olarak gördüğümüz bu sözler ticarette işimizi kolaylaştırırken hedefimize ulaşmamızda kritik bir noktada yer alıyor.
-Ben atasözlerini şiar edinmiş bir insanım, yüzlerce binlerce kez tecrübe edilmiş ve atasözü olarak ortaya çıkmış. Onun için her atasözü benim için yoldur ve şiardır. O yüzden büyüklerimizin söylediklerini kendimize bir yol haritası olarak çizmişizdir. Büyüklerimizin söylemleri bizim için çok önemli, onların hayır öğütleri ile büyüdük. 9 yaşından beri çarşıya geldiğimizde bizim zamanımızda hep hayır öğütlü insanlarımız, amcalarımız, babalarımız, dedelerimiz vardı. Onların hayır öğütleri ile büyüdük. Büyüklerin söylediği her söz bir tecrübeye sabittir, o yüzden bizim için her bir sözü çok kıymetlidir. Murat Dedeman’ın söylediği ‘Yakınma, yekin’ yani hiçbir zaman enseyi karartma, moralini bozma. Tam gaz çalışmaya devam et demekti. Biz öyle anlarız, ne iş yapıyorsan yap, aşk ile yap derlerdi bize. Aynı şekilde öyle devam ederiz. Dedem rahmetlinin ortaklıklarda çok konuşulan söylediği çok güzel bir söz var; ‘İçin bozulmadıkça işin bozulmaz.’ Onun için niyet hayır, akıbet hayır gibi atasözü bizim için çok kıymetli. Ben bunların her birinde bir şiar, bir hayat felsefesi, hayatın bir yol haritası olarak görürüm. Her biri benim için çok kıymetli.
“Çalışmak ibadettir”
Çocukluk çağında iş hayatına dahil olmuş, bugünler de Kayseri ticareti için önemli girişimlerde bulunan Kayseri Ticaret Odası Başkanı Ömer Gülsoy, gençlere kolay paranın bereket getirmeyeceği ve çalışmanın ibadet olduğunu hatırlatıyor…
Her ne olursa olsun, çalışmak ibadettir. İnsanların, gençlerimizin sabırlı olmaları gerekiyor. Girişimci olmalarını tavsiye ediyoruz. Tabi hayal kursunlar ama bu hayalin kölesi olmadan, nasıl iş yapabilirim diye mücadele etsinler. Hayatta hiçbir şey kolay değil, çalışmanın gücüne inansınlar. Biz dürüst ve doğru çalışmanın gücüne inandık. Gençlerimiz çalışmanın gücüne inansınlar, hayatta hiçbir şey kolay değil, özellikle bugün baktığımız zaman yaşadığımız dünya içerisinde insanların çoğu özellikle gençlerin kolay para peşimde koştuğunu görebiliyoruz. Bahis çeteleri ya da 3’e alıp 15’e satma gibi söylemleri, borsada ya da başka bir şey de… Gençlerimizin parayı çalışarak elde edebileceklerini bilmelerini isterim, kolay para kaybetmektir, kolay para kıymet bilmemektir. Kolay para hiçbir zaman bereket getirmez, o yüzden çalışmanın gücüne inanarak mutlaka çalışsınlar.
Hepimizin bildiği bir hikâyeyi anlatmak isterim;
Farenin kapısının önüne bir kalıp peynir koymuşlar, fareye demişler ki ‘Bak şurada peynir var.’ Fare bakmış mesafe kısa, ödül büyük. Var bunda bir hinlik…
O yüzden gençlerimiz çok kazanç vadedenlerden mutlaka uzak dursunlar. Kolay para kazanmak diye bir şey yok. Kolay para kaybetmektir, müthiş bir risktir.
Bakmadan Geçme