Cezmi Eşelioğlu

İşin sırrı

Cezmi Eşelioğlu

Elimde olsa çığlık atarak anlatmaya çalışırım. İmkanım olsa okul okul gezip öğrencilerimizi bilgilendirmeye gayret ederim. Her anne babaya ulaşıp, yapılanları göstermek isterim. Neden mi? Çünkü şer odakları boş durmuyor. Şer odaklarının uşakları, uşaklarının uşakları da boş durmuyor. Gençliğimizi ele geçirebilmek için her şeyi deniyorlar. Hem de bıkmadan, yorulmadan, uyumadan…

Bir savaşın içindeyiz aslında. Lakin kurşun yok, bomba yok, asker yok. Bu savaşın adına Ahlak Savaşı diyebiliriz. Bir milletin ahlakını çökertmek için cepheden cepheye koşuyorlar. Tarihin hiç de alışık olmadığı silahları kullanıyorlar. Bazen kitaplar, bazen oyunlar… Kimi zaman şarkılar, kimi zaman sinemalar… 

Peki ne yapıyorlar? Çocuklarımızın ve gençlerimizin zihinlerine tecavüz etmeye çalışıyorlar. Sonunda; dinine, diline ve tarihine yabancı bir gençlik… Hatta söven, hatta kabullenemeyen bir gençlik… Bize benzeyen ama bizimle alakası olmayan bir nesil için çabalıyorlar. İsimleri bizim isimlerimiz lakin fikirleri dışarıya ait bir toplum istiyorlar. Nefse hoş gelen faaliyetlerde bulunarak, bizim olanı bizden almak için vazgeçmiyorlar. Bedenimizi değil fakat zihinlerimizi esir etmeye çalışıyorlar.

Başarılı oldukları da oluyor maalesef. Üzülmemek elde değil. Çünkü bizim bir gencimizi bile kaybetmeye tahammülümüz yok. Zihinleri esir edilmiş bir nesil sadece bize değil; beklenen Türk’e de zarar verecek. Beklenen Türk, gidemeyecek Türk’ü bekleyen topraklara, mazlumlara, ağıtlara… Evet, Türk esir olmaz. O halde zihinlerimizi de esir vermememiz gerekir. Savaşmamız lazım gelir. 

Çocuğumuza yabancı bir elin dokunmasını istemeyiz. Ufacık bir zarar gelse uykularımız kaçar. Hiçbir anne baba çocuğunu ateşe atmak istemez. Ama görünmeyen bir ateşe doğru gitmek de olmaz. O halde görünmeyen ateşin farkında olmak lazım, o ateşi görmek ve göstermek lazım ki çocuklarımız ve gençlerimiz yanmasınlar. Geleceğimiz olan çocuklarımızın zihinlerine tecavüz edilmeye çalışılırken, durup da izlememiz kabul edilebilir bir davranış değildir. Kabul ediyorum; çok zor bir zamandayız. Ahir zamanda olduğumuz söyleniyor. Lakin pes etmek olmaz. Bırakmak olmaz. 

Peki neler yapabiliriz? “Ben, sen, o.” İle olmaz. “Biz, siz, onlar.” ile mümkündür bu savaştan galip çıkmak. El ele vereceğiz. Önce kendimizi, sonra çocuklarımızı, sonra da çevremizi düzeltmeye çalışacağız. Aile düzelecek ki; toplum düzelsin. Yani önce aile, sonra toplum. 

Öncelikle dinimizi, dilimizi ve tarihimizi iyi bileceğiz. Sonra da öğreteceğiz. Öğrenecek ve öğreteceğiz; namazımızı, ezanımızı, bayrağımızı, kültürümüzü, geçmişimizi… Lakin unutmayacağız ekranların çok tehlikeli olduğunu. Bizim olmayan her ekrandan uzak duracağız ve uzak tutacağız çocuklarımızı. Bizim olmayan her kitaptan uzak duracağız ve uzak tutacağız çocuklarımızı. Bizim olmayan her şahıstan uzak duracağız ve uzak tutacağız çocuklarımızı. Bizi ve bizden olanları seveceğiz ve sevdireceğiz.

Kulağımız ezanda, gözümüz bayrakta olacak. İşte o zaman “Korkma.” Diye başlayan bir marşa sahip olduğumuzun farkında olacağız. İşin sırrı ile tamamlayalım: Kul olmaya çalışacağız, emir ve yasaklara uyarak, uymaya çalışarak…

Yazarın Diğer Yazıları