Vaktinde dağların en yüksek zirvesinde bir kurt yaşarmış.
Onu bilen herkes, “Yalnız ama gururlu” dermiş. Çünkü o kimseye zarar vermez, kendi yolundan şaşmazmış.
Bir gün, kurt vadide dolaşırken bir tilkiyle karşılaşmış.
Tilki ona gülümseyip “Ey ulu kurt! Senin gibi güçlü bir dostum olsa, kimse bize karşı gelemez” demiş.
Kurt ise tilkinin bu sözlerine safça inanmış. Çünkü o, yüreğinde kötülük bilmez bir kurt imiş...
Günler geçmiş, birlikte ava çıkmış ve birlikte gezmişler.
Fakat bu tilki, kurdun gölgesinden bile korkmaya başlamış.
Bir gün av paylaşılırken bu tilki “hile” yapmış.
Köylülerin kulağına gidip “Dağdaki kurt size zarar verecek…” diye fısıldamış.
Bunu duyan köylüler de kurda tuzak kurup onu yaralamış. Tüm bu olan biteni tilki ise sadece uzaktan izlemiş.
O kurt dönüp baktığı vakit tilkiye, sadece “Sen de mi?” diyebilmiş...
Tilki belki biraz utanmış; ama hemen kaçmış, gitmiş oradan.
Çünkü hainler, cesaretle değil, sadece fırsatla yaşarmış...
Aradan aylar geçmiş kurt iyileşmiş, o yara ise kabuk bağlamış.
Ama kurt, o günden sonra bir daha asla kimseye sırtını dönmemiş. Rüzgarla konuşmuş, yıldızlara sır vermiş...
Ve her gece kendi gölgesine bakıp, “Bir daha kimseyi yakınıma almayacağım. Çünkü her ihanet, dost yüzüyle gelir” dermiş...