Toplumumuzun en bilindik atasözlerinden biri olan “Ağaç yaş iken eğilir”, aslında hayatın en temel gerçeğini anlatır. İnsan doğduğu andan itibaren bir öğrenme sürecine girer; önce emekler, sonra yürümeyi öğrenir, konuşur, ardından okulla birlikte hayatı tanımaya başlar. İşte tam da bu noktada atasözünün derin anlamı ortaya çıkar.
Çocuk, okulla beraber görev ve sorumluluklarının farkına varır, adım adım hayatın içinde olgunlaşır. Ancak burada asıl görev, çocuğun yerine kararlar almak değil; onun karşısına çıkacak zorluklara göğüs gerebilmesini, kararsızlık anlarında dik durabilmesini ve hayat basamaklarını sağlam adımlarla çıkabilmesini öğretmektir ve her zaman yanında durmaktır.
Elbette çocuklar bu yolculukta birçok başarısızlıkla karşılaşacak, bazen pes etme noktasına gelecekler. İşte tam da burada onları hayata hazırlamanın önemi devreye giriyor. Çocuklara, vazgeçmeden mücadele etmeyi, tırnaklarıyla kazıya kazıya kendi yollarını açmayı öğretmek gerekir. Çünkü hayat, kimi zaman acımasız bir öğretmendir. Önemli olan, bu acımasızlığa rağmen çocuğun kalbini kırmadan, ruhunu incitmeden, küçük yaşlardan itibaren onu hayata uyum sağlayacak şekilde yönlendirebilmektir. Yani rol model olabilmektir.
Unutmamalıyız ki, eğitim sadece bilgi öğretmek değildir. Hayatın en temel değeri olan ahlak da bu süreçte çocuğa kazandırılmalıdır. Ahlaklı birey, aynı zamanda vicdanlı bireydir. Vicdan mertebesine ulaşabilen insan ise sadece kendisi için değil, toplum için de bir değer haline gelir.
Sonuç olarak, “Ağaç yaş iken eğilir” sözü bizlere bir gerçeği hatırlatıyor: Çocukların karakteri, kişiliği ve hayata bakışı küçük yaşta şekillenir. Biz yetişkinlere düşen görev, onlara yön vermek değil, doğru değerlerle donatarak kendi yollarını çizebilmelerine yardımcı olmaktır.
Çocuklarımıza hayatlarının bir parçasında ilk başta anne ve babası olarak temel eğitim bilgilerini öğretmektir. Temel eğitimlerin başında konuşma adabı yer alır çocuklar birer kamera gibidir. Hafızaları sonsuzdur anne babanın yapmış olduğu hareketler yaşanılan olaylara karşı verdikleri tepkiler ve tutumlar çocukların her zaman hafızalarına kazınacaktır. Anne babanın yaşantısı boyunca öğrenilmiş ne kadar kültürel değer varsa hepsi küçükken çocuklara kültürel bir miras olarak aktarılır. Çocuğun yaşantısı boyunca onla beraber büyür ve yetişir. Bu miraslar o kadar değerlidir ki çocuğun milli, dini değerleri ve yaşantısındaki basamaklarını tek tek çıkmada başarılı bireyler olmasındaki en temel değerdir.
Gelelim belirli bir yaştan itibaren çocuklarımızı fidan yapacak ve zamanı gelince o fidanlara bilgileri ve değerleri ile kültürel bir yol oluşturacak ve çocuğumuza en değerli bilgileri aktaracak bir fener gibi yol gösterecek olan ÖĞRETMENLERİMİZE.
Öğretmenler çocukların hayatındaki en temel değerlere değer katan ve temel değerlerini güçlendirmeyi çalışan çocukların bir fidan iken sanki onları toprakla birleştirir. Hayata bağlayan hayatın acımasız koşullarını öğreterek onları konuşmayı, yaşamayı yeri geldiğinde savaşmaya hazır hale getiren birer savaşçı haline getirirler. Bu yüzden öğretmenler topluma değer katan birer yol gösteren hayat yoldaşlarıdır.
Sonuç itibariyle toplumda doğar büyür yetişiriz. Bu yolda insanın doğumdan ölüme olan sürecinde anne ve babasından, öğretmenlerinden çok fazla kültür, değer ve yargı öğrenir. Öğrenilen değerler yargılar ve kültürel parçalar işte o zaman insanı insan yapar. Kısacası AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR.